NEMRUT DAĞ
Van Gölünü ortaya çıkaran volkanik yapı, Bitlis şehri sınırları içindeki Süphan ve Nemrut Dağlarının eseridir.
Türkiye’nin birinci, Avrupa’nın dördüncü, dünyanın onaltıncı en büyüğü olan Nemrut kalderası, sıcak ve soğuk su gölleri ve endemik ağaç, bitki türleriyle bir doğa harikasıdır.
Bitlis’in tarihi Neolitik çağlara kadar uzamaktadır. Bulgulara dayanmamakla beraber halk arasında yaygın olan anlatım, merkezde yer alan kale, Büyük İskenderin doğu seferinde, komutanlarından Batlis tarafından yapıldığı şeklindedir. Şehir, tarihte bu bölgeye hakim olmuş Urartu, Asur, Babil, Hurri, Hellen, Pers, Ermeni, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Eyyubi, Moğol, Şerefhanoğlu, Akkoyunlu, Osmanlı yönetimlerini yaşamış olmuş, çok çeşitli toplulukların birlikte yaşadıkları zengin bir siyasi, kültürel, iktisadi medeniyet merkezi olmuştur.
NEMRUT KALDERASI KENDİNE HAYRAN BIRAKIYOR.
Doğu ve batıyı birbirine bağlayan ve ticaret kervanları için olduğu gibi orduların da geçiti olan bu bölge, medeniyetler ve zenginlikler yarattığı kadar savaş, çatışma, işgal, kıyım, göç, yoksunluk da yaşamıştır. Birinci Dünya savaşı ve sonrasında yaşanan tehcir ve Rus işgali sonrasında nüfusunun önemli bir bölümünü kaybeden şehir, Cumhuriyet dönemi yıllarında eski kültürel ve iktisadi canlılığına kavuşamamakla beraber, son yıllarda bölgede güvenliğin sağlanması ile yeniden doğuşunu başlatmaktadır.
Bitlis, Doğu anadolu’daki şehirlerin hepsinden daha fazla geleneksel dokusunu koruyabilmiştir. Bölgede çıkan açık kahverengi taştan yapılmış çok sayıda dini ve kültür yapıları ve sivil bina örnekleri, hayli harap ve yıkık olsa da hala mevcuttur.
Anadolu’daki ilk ulu cami olan 1153 yılına tarihlenen Bitlis Ulu Cami gibi çok sayıda cami ve medrese ile yapılarda Selçıklu Rönesansının ortaya çıktığı kentte vadi yamaçlarındaki volkanik kayalar üzerine teras evler şeklinde yapılmış taş evleri şehrin estetiğini, karakterini belirler.